"İyi niyetli ve yardımsever bir arkadaşımla bir gün doğada gezinirken, kozasından çıkmaya çabalayan bir kelebek gördük. Kelebek kozanın lifleri arasından sıyrılmaya çalışmaktaydı. Yardımsever arkadaşım hemen kelebeğin imdadına koştu. Dikkatlice kozanın liflerini sıyırdı, kozayı araladı ve kelebeğin fazla çabalamadan kozadan çıkmasını sağladı. Ancak kelebek kozadan kolaylıkla çıktıysa da, biraz çırpındı ve uçamadı. Yardımsever arkadaşımın göz ardı ettiği gerçek şuydu: Kanatlar ancak kozadan çıkma çabalarıyla güçlenir ve uçuşa hazırlanır. Kelebek kendini kurtarma çabalarıyla aslında kaslarını geliştirmekte, kendini ayakta tutacak, güçlü kılacak, uçmaya hazırlayacak hareketleri çabalarıyla öğrenmekteydi. Yardımsever arkadaşım işini kolaylaştırarak kelebeğin güçlenmesine engel olmuştu. Kelebek hiçbir zaman özgürlüğü tanımadı, hiçbir zaman gerçekten yaşayamadı.”
Psikiyatr Ruth Sanford’un yazısından alınan bu kısa öyküden canlıların yavaş yavaş olgunlaştığını, mücadele ateşinde piştiğini, sabrın sularında işlendiğini anlıyoruz. Ne zaman ki kendi isteklerimizi dayatırsak ya da otoritemizle yönetirsek, çocuğumuzun büyüme ve olgunlaşmasının tam gerçekleşmesinden mahrum bırakırız. Niyetimiz ne kadar iyi olursa olsun, sahip olma hissiyle davrandığımız müddetçe çocuğun gelişimini engelleriz. Aşırı koruma ve endişe, çocuğumuza hal diliyle şöyle der:
“Kendine bakamıyorsun. Seninle ilgilenmeliyim çünkü sen benimsin ve yapamıyorsun.”
Kendi ayakları üzerinde duran, güçlü ve sağlam karakterli bir çocuğunuz olmasını mı istiyorsunuz?
Çocuğun ihtiyaçlarına cevap verin, umursayın ama tek başına yürüyebilecekken tutmayın! Gözyaşlarını paylaşın ama ağlamamasını istemeyin! Acısında, yalnızlığında yanında olmaya hazır olun ama kendi çözümünü bekleyin! Konuşun, öğretin ama her zaman aynı fikirde olmasını beklemeyin!
Çocuklar üç yaşına kadar hayal dünyasını beslerler. Üç yaşına kadar çeşitli ve bolca oyuncağa sahip olmasında fayda vardır. Çocuğunuza her ay iki tane oyuncak alsanız, her ay katlanarak çoğalacak ve bolca oyuncağa sahip olacaktır. Üç yaşından sonra çocuklar sembolik işlemler dönemine girerler. Evcilik, doktorculuk gibi hayal gücüne ihtiyaç duyulan, oyuncakların aslında şeklinin çok da önemli olmadığı oyunlar başlar. Bu dönemde ayda bir kez oyuncak alımı yeterlidir. “Tavayla, tencereyle oynuyor” diye bahsettiğiniz zamanlar işte bu dönemdir.
Çocukların kendi kararlarını verdiği sembolik işlemler dönemi çok önemlidir. Sağlıklı iletişim kurmak için muhteşem bir zaman dilimidir. Hayal dünyasında kuracağı oyunlarda birlikte yer alabilirsiniz. Bu sayede, onun verdiği kararlara saygı duyduğunuzu, güçlü birey olması için ona eşlik ettiğinizi en temelden edinmiş olurlar.
Bu yazımda çok sevdiğim ve hayal gücüne dayalı bir oyundan bahsedeceğim. Oyundan öte, yıllar sonrasına uzanan bir değere sahip etkinlik de diyebiliriz. Bu oyunumuz için gazete ve dergilerden kesilmiş fotoğraflara ihtiyaç var. Ayrıca kağıt, yapıştırıcı, kalem ve dosya gerekiyor. Eski gazete ve dergilerden ilginç bulduğunuz resimleri kesip birer birer kağıtlara yapıştırın. Çocuklarınıza bunları gösterip, neye benzediğini sorun. Verdiği cevapları resmin altına yazmasını söyleyin. Eğer çocuğunuz henüz yazı yazmasını bilmiyorsa, onun yerine siz yazın. Dört yaşındaki bir çocuk, kendisine gösterilen ve neye benzediği sorulan Mustafa Kemal Atatürk için “film oyuncusu”, Fatih Sultan Mehmet için “tamirci”, Napolyon için “at sürücüsü”, Hitler için de “Marketçi” diyebilir. Kimisine sadece “baba”, kimisine “çocuk” der. Oluşan karakterlerle canlandırma yaparak minik tiyatrolar yapın. Yaptığınız canlandırmalarda farklı insan ve meslek gruplarını nasıl hayal ettiğini gözlemleyin. Belki de daha önce fark etmediğiniz teatral bir yeteneği fark edeceksiniz. Çok eğlenceli zaman geçirebilirsiniz. Oyun bittikten sonra alt yazıları çocuğunuza ait olan bu resimleri dosyalayın. Büyüdüğü zaman kendisine hediye edebilirsiniz. Yıllar sonra, belki de hiç hatırlamadığı bu anıyı karşısına çıkaracaksınız. Aranızdaki muhteşem bağ ve sevginin varlığını daha iyi nasıl ifade edebilirsiniz ki!
Güney Kaliforniya Üniversitesi eğitim profesörü ve yazar Felice Leonardo Buscaglia “Pek çok eğitimci ve ebeveyn öğrenme ile oynama zamanı arasında ayrım yapar. Bunların aralarındaki hayati bağlantıyı görmeden, ayrım yapması paradoksaldır” demiştir.
Öğretmenler bu oyunu derslerini zevkli hale getirmek için kullanabilirler. Her zaman diyorum, tekrar diyeceğim! Dersi eğlenceli ve daha kolay öğrenilir hale getirmek öğretmenlerin ellerinde. Biraz özveri ve gayret! Meslektaşlarınızla “bu dersi nasıl zevkli ve kolay öğrenilebilir hale getirebiliriz?” temalı beyin fırtınaları yapın. Düzgün bir nesil kendiliğinden olmaz, özverili ve gayretli eğitimciler sayesinde yetişir. Örneğin sanat dersinde, tarihe damgasını vurmuş sanatçılar konusunu işlemeniz gerekiyor. Bu dersten bir ay kadar öncesinde sanatçıların resmi büyük bir kâğıda yapıştırın. Öğrencilere “bu kişi sizce kim?/ne iş yapıyor?” gibi sorular sorun. Öğrenciler verdikleri cevapları kâğıdın altına isimleriyle birlikte yazsınlar. Ders zamanı geldiğinde sanatçının kendisinden bahsettikten sonra resimleri ortaya çıkartın ve verilen cevapları okuyun. Kahkahalar eşliğinde ve unutulmaz bir ders olacaktır. Bu şekilde işlenen dersteki bu sanatçının ve eserlerinin unutulabileceğini zannetmiyorum.
Bu oyunu oynarken neler yaşadınız. Eğlendiniz mi? Zorlandınız mı? Tüm yorumlarınızı okumak isterim. Lütfen geri bildirim yapmaktan çekinmeyin. Daha sonraki yazıda görüşmek dileğiyle. Mutlu kalın!
Ahmet Tekin
Comments