top of page

Noel Takvimi


Yazılarımı takip edenler uzunca bir ara verdiğimi fark etmiştir. Hamburg'a taşınalı tam bir yıl oldu ve geçtiğimiz yaz harika bir mevsimdi benim için. Yeni insanlarla tanışmak, yeni hayallerin peşinde koşmak, yeni projelere başlamak, az uyuyup çokça anı biriktirmek, Almanca öğrenme sürecinde her milletten insanla arkadaşlık etmek harikaydı. Bu temponun içinde uzun süredir makale yazamadım. Günlerin kısa, havaların soğuk olduğu şu günlerde vaktimizin çoğu evde geçmeye başladı. Evde çocuklarla birlikte vakit geçirmek bazen zor olabilir. Oyunların önemi ve örnek oyunlar hakkında yazmaya kaldığım yerden devam edeceğim. Umarım, kış mevsiminde evinizde bir ışıltı olur.



Geçen hafta Alman bir arkadaşımın evine yemeğe gittim. Eve girdiğimde dikkatimi duvarda asılı duran çoraplar çekti. Şaşkınca bakmış olacağım ki arkadaşım Adventskalender’in (Noel takvimi) ne olduğunu anlattı. Yarım yamalak Almanca seviyemle de olsa biraz anladım. Yirmi dört çorap ve her çorabın üzerinde sırayla sayılar yazılıydı. Her gün sırası gelen çorabın içindeki sürpriz hediye ortaya çıkartılıyormuş. Evdeki çocuklar da sabırla bir sonraki günü bekliyor ve büyük bir heyecanla küçük hediyelerini alıyormuş.



Almanya'da popüler olan Adventskalender, Hz. İsa'nın doğduğu güne gelene kadar geçirilen yirmi dört günü temsil ediyor. Bazı bölgelerde dini niteliğinden çok kültürel bir etkinlik hatta ekonomi dünyasının pazarlama stratejisi olmuş durumda. Anlaşılan o ki herkes kendine yontuyor. Ben de kendi hisseme düşenle ilgilendim.


SABIRLI OLMAYI ÖĞRETMEK


Basit gibi görünen, çoğunlukla çikolata, şekerleme tarzı hediyelerin olduğu Noel takviminden çok ders çıkardım.

Derslerin en başında sabır geliyor. Heyecanını kontrol etmekte en çok zorlanan, çocuklardır. Ben çocukken yirmi dört kutu önümde dursa bekler miydim? Şüpheliyim. Peki, Almanya’daki çocukların farkı ne ki bekliyor? Noel takviminin her günü için heyecanla beklemek, hediyeye kavuşmaktan çok daha mutluluk verici olsa gerek. "Sabreden derviş, muradına erermiş." atasözümüzü hatırlatmıyor mu?


Sabrı çocuklara öğretmek, sadece yirmi dört günlük bir Noel etkinliği ile olamaz tabii ki. Çocuğa, doğru yaklaşım tarzının ailede uygulanması ile olabilir.


Çocuklarınız, evde oyuncaklarını toplama sabrını gösteremediği zaman “Bırak ben hallederim.” dediğinizde; çocuğunuz yolda ağır ağır yürüdüğü zaman “Öf, sıkıldım, yoruldum, bunaldım! Beni kucağına al.” dediğinde, her seferinde onu kucağa aldığınızda; çocuğunuz size bir şeyler anlatmaya çalışırken onu sabrederek dinlemeyip “Acele et. Öf, hadi seni dinleyecek vaktim yok! Ne zaman bitecek?” gibi ifadeler kullandığınızda; çocuğunuzun zevkle mutlu olarak yaptığı bir şeyi sırf sizin aceleniz olduğu ya da sabredemediğiniz için yarım bırakmasını istediğinizde; çocuklar kendi arasında tartışmaya başladığında, sorunlarını çözmesine fırsat tanımadan müdahale ettiğinizde çocuk sabretmeyi öğrenemez.


Bir çocuk ile konuşurken özenle ve keyifle sohbet etmeli. Sözünü kesmeden dinlemeli, kendini ifade etmesini beklemeliyiz. Birlikte puzzle yapmak, kek hazırlamak ve pişirme sürecini beklemek, birlikte yürüyüş yapmak yapılabilecek faydalı aktivitelerdir. Sabırlı olmayı öğretmek için istediği bir şeyi hemen almayıp biriktirebilmesi için biraz daha fazladan harçlık verme gibi yöntemler de kullanılabilir.

Unutulmaması gerekir ki sabır, güzel sonuçlar içindir. Her türlü rencide edici, kişilik alçaltıcı, kurallara aykırı ve uygunsuz davranışa tepki vermek gerekir. Sabırlı olmak ile tutuk olmayı birbirine karıştırmamak lazım.


Aceleci, telaşlı, sabırsız bir çocuk yetiştirmek isteyen ailelere de biraz tavsiye vereyim. Çocuğunuz ödevlerini yaparken sabredemeyip onun yerine ödevlerini yapın. Yemek saatini beklemeyen çocuğunuzun eline bir şeyler tutuşturun. İstediği oyuncağı almak için ağlayan çocuğunuza "Rezil ettin bizi." diyerek istediğini alın.


Bunları yaparsanız bir sonrakine aynısını yapacağına garanti veririm. Doğru yoldasınız(!)


Kucaktan inmeyen bir çocuk gördüğümde ağlamasın diye kendisini ağlayacak duruma düşüren bir anne gördüğümde içim parçalanıyor. Gelecekte yaşayacağı sorunları hayal ediyorum. Sık sık okulda sorun çıkartacak ve ailesi aranıp eve gönderilecek. Sürekli karnı ağrıyacak ve eve gönderilecek. El üstünde tutulduğu bir yer varken ne diye kahrını çeksin dünyanın? Büyüyüp iş dünyasına atıldığında işin sevmediği kısımlarını başkalarına iteleyecek. Hayatı boyunca kendi konforunu önde tutmayı ögrendiği için bencil kararlar alacak, iş arkadaşlarını rakip olarak görecek ve dost edinmekte zorlanacak. Eşini değersizleştiren bir partner olacak.

"Vay hocam bir kucağa almaktan olayı nerelere bağladın?" diye sorduğunuzu hissedebiliyorum. Mesele kucak değil, mesele tarz. Sabır öğretilmeyen toplumlarda, bencillik hasıl olur. Yapılan işten zevk almak unutulur, sonuçla hava atmaya başlanır. Popüler ya da meşhur olmak için kendini komik durumlara sokan, lakin bir yolunu bulup da meşhur olduktan sonra da toplumun özendiği kişiler bu anlattıklarımın en bariz kanıtıdır.



NOEL TAKVİMİNİ OYUNLAŞTIRMA


Noel takviminin oyunlaştırma yönünü dikkat çekici buldum. Bunu her gün bilinmeyen bir sürpriz sayesinde hedefe ulaşmak, puanları toplayınca kazanmak gibi düşünün. Beklemekle dahi olsa bir çaba söz konusu ve zevk aldırıyor. Oyunlar da öyle değil mi? Bir mücadele ve çaba var ama zevk de veriyor. O hâlde Noel takviminden nasıl bir oyun tasarladığımı paylaşayım. Yılın herhangi bir zamanında istediğiniz sayıda çorapla yapılabilir. Örneğin on tane çorabı duvara asın. Çorapların içine o gün yapılabilecek aktivitelerin yazılı olduğu kağıtlar yerleştirin. Çocuğun istediği bir filmi izlemek, baba ile birlikte yemek yapmak, sokak hayvanları için yiyecek bırakmak gibi aktiviteler seçilebilir. Tüm seçeneklerin keyifli olması şart değil. Ev temizliği yapılacak gibi görevler de yazılabilir.

Bu oyunun kazanan ya da kaybedeni olmayacak. Oynarken heyecan duyulması yeterli. Zevkli hâle getirmeyip zorunluluk hâline dönüşecekse oynamamak daha faydalı. Bu oyun sayesinde çocuğunuzla nitelikli vakit geçirmek için fırsatınız olacak. Çocuğunuz üzerine düşen görevi yaparken sorumluluk duygusu alacak. Ebeveynlerin yaptığı işlere denk geldiğinde empati yapacak. Hayvanları koruma, iyilik etme gibi görevlerde sosyal sorumluluk bilinci kazanacak. Oyunu değiştirmek ve geliştirmek elinizde. "Çılgınca dans edelim." yazabileceğiniz gibi "Komşumuza yemek ikram edelim." de yazılabilir.

Bu görevleri durduk yere de yapabilirsiniz ama çorapların içinden ne çıkacak heyecanıyla yapmak onları daha zevkli ve motivasyonu yüksek hâle getirecektir.


Öğretmenler çoraptaki sürpriz oyunu sayesinde istediği kazanımı elde edebilir. Örneğin çorabın birisine öğrencilerin isimlerinin yazılı olduğu kâğıtlar koyulur, diğer çoraplara da konuyla ilgili sorular. Yabancı dil öğretiminde de revize edilerek uygulanabilir. Öğrencilerden birisi önce soru çeker, tüm sınıfın düşünmesi için bir süre beklenir. Sonrasında isim çekilir, önce isim çekilmesi hatalıdır. Hangi isme geldiğini duyan diğer öğrenciler soruyu dahi dinlemeden arkadaşının tepkisine odaklanır. Kendisine mutlaka bir soru geleceğini bilen öğrencilerin derse olan ilgisi daha yoğun olacaktır. Fazla da abartmamak lazım. İşe yaradığını görüp sürekli hâle getirilirse etkisini yitirecektir.


Umarım, keyifle oynayacağınız bir oyun olur. Tecrübelerinizi aktarmaktan çekinmeyin. Keyifli günler.

bottom of page